1 2 3 4 5

Hobbit: Bir Masalın Sonu




Aslında bakarsanız Hobbit filminin son serisi olan Beş Ordunun Savaşı’nın incelemesini yapmayı düşünüyordum lakin tüm serinin genel bir değerlendirmesini yapmanın daha doğru olacağını düşündüm…

Peter Jackson Yüzüklerin Efendisi serisini ilk olarak “Beş” film şeklinde çekmeyi planladığını ve buna “Hobbit” filminin de dahil olduğunu geçtiğimiz yıllarda yine kendisi açıklamıştı. Kısacası ilk iki film Hobbit, üç film ise Yüzüklerin Efendisi serisi olacaktı. Hobbit serisi o dönemlerde iki film olarak çıksaydı nasıl bir Hobbit izleyeceğimizi ise sizlerin düşlerine bırakıyorum.

Ayrıca her kim neyi düşlerse düşlesin, önümüzde duran üç serilik “Hobbit” filminden çok daha iyi olacağını tahmin etmek çokta zor değil aslında. Tabii konumuz geçmişte yaşananlardan çok elimizde var olan Hobbit serisi.Biz de bu serinin neden bu kadar iyi olmadığını maddeler halinde bir göz atalım.



 1- Peter Jackson’ın kararsızlığı


Peter Jackson’ın Hobbit filmini çekeceğini ilk duyduğumda açıkcası umutlanmıştım. Bunun en büyük nedeni ise Yüzüklerin Efendisi çekimlerinde Warner Bros’a karşı direnmesiydi. Yüzüklerin Efendisi serisinde Warner Bros’un Peter Jackson’ın üzerindeki etkisi öyle büyüktü ki, “Kralın Dönüşü” filminde Aragorn ile Sauron’un dövüşmesi bile vardı lakin Peter Jackson, bunun gibi pek çok olayı bertaraf etmeyi başarmıştı. Arkasından gelen Oscar ödülleri ile de Warner Bros., “Hobbit” serisinde Peter Jackson’a hiç karışmama kararı aldı. İşte bu olay tüm Tolkien fanlarının en çok sevindiği olaydı. Peki her şey çok güzel iken ne oldu da Peter Jackson, Hobbit serisinde bu kadar fazla çuvalladı?

İşte burada ilk olarak Peter Jackson’ın kararsızlığını görüyoruz. Bu kararsızlığı o kadar derindi ki, neredeyse üç serilik Hobbit filminin tamamında farklı bir Hobbit hikayesi izlememizle sonuçlandı. Yıkım etkisi yaratan asıl olay ise üçüncü film ile birlikte senaryoların son anda yine değişmesi oldu.



2- Yapılan kritik hatalar ve senaryoların birbirine girmesi

Peter Jackson’ın yaptığı belki de en büyük hata Tolkien’ın yaratmış olduğu Arda diyarı kronolojisini bozması oldu. Ayrıca elinde çekeceği film ile ilgili yeterince materyal olmasına karşın bunu iyi değerlendirememesi de olayı daha da kötüleştirdi. Önemli not: Sadece Hobbit ve Dol Guldur sahnelerinden üç film çıkmaz diyen arkadaşları pek ciddiye almayın. Çünkü durum aslında tam tersi. Ayrıca Peter Jackson’ın senaryoları yazarken Yüzüklerin Efendisi eklerinde bulunan “Hobbit” ile ilgili kısımlardan da yararlanacağını zaten açıklamıştı.

”Bilbo Baggins’in, Büyücü Gandalf’ın, Erebor’un cücelerinin, Necromancer’ın yükselişinin ve Dol Guldur hikayelerinin uzunluğu belli, ama bunlara bir şans vermezsek, anlatılmadan kalacak.” – Peter Jackson

Peki bu uzun hikayeler nasıl ve ne şekilde anlatılmalıydı?
Bunu küçük bir örnekle açıklamam gerekirse;

Yüzüklerin Efendisi EK-C

Yüzüklerin Efendisi EK-C’de Hobbitler üzerine hazırlanmış bir soy bağı bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Peki ya Peter Jackson sadece bu soy bağını kullanarak bir hikaye çıkarabilir miydi? Aslına bakarsanız ilk orijinal senaryonun yazıldığı dönemlerde çoktan çıkarmıştı ve şu anda ise bu durumun gerçekleşmediğini görüyoruz. Neden mi bahsediyorum? Konumuz hobbitler ve elbette Frodo Baggins, Bilbo Baggins ve son olarak Drogo Baggins!

Frodo Baggins’in Hobbit filminde Yüzüklerin Efendisi ile bağlantı kurulması için görev alacağını hepimiz biliyorduk. Peki bu hikaye çok kısa ve basit mi olmalıydı? Aslında bakarsanız Peter Jackson bu konuda düşündüğümüzden de daha derine inmişti. Hikaye ise şu şekilde olacak[tı];
Kısa ve öz bir şekilde tarihlerin 2890’ı gösterdiğinde Primula Baggins ve Drogo Baggins, Brendibadesi Nehri’nde bir sandal kazası yaşayacak ve boğulacaklardı. (Frodo’nun annesi ve babası) Bu olayın sonrasında Frodo öksüz kalacak ve bir süre yalnız başına Brendi konağında yaşamak zorunda kalacaktı. Daha sonra ise Bilbo Baggins onu Çıkınçıkmazı’nda birlikte kalmaya davet edecek ve hikaye bu şekilde gelişecekti..

”Sen bela aramadan yerli yerinde otursan da, kayık dediğin yeterince tehlikelidir zaten. Her neyse; sonunda bizim Bay Frodo, hem öksüz hem de bütün o garip Erdiyarlılar arasında mahsur kalakalıp her nasılsa Brendi Konağı’nda büyümüş.”
(Hamfast Gamgee  – Yüzüklerin Efendisi: Yüzük kardeşliği- Dört Gözle Beklenen Davet)


Kronolojik olarak 2890 tarihinde yaşanan bu olay hikayenin Hobbit ile Yüzüklerin Efendisi filmlerini bağlayan bir köprü görevini görecekti. Frodo’nun babası olan Drogo Baggins karakterini ise “Ryan Gage” canlandırıyordu. Daha sonra ise Peter Jackson Ryan Gage’yi “Alfrid” karakterinde kullanmaya karar verdi. Tabii yaşanan bu olay Hobbit film serisinin “iki” film olarak açıklandığı ilk dönemlerdi. Sürekli değişen senaryoların sonunda da ise bizler Drogo Baggins’i hiç göremezken sadece Bilbo Baggins’in evindeki duvarında asılı olan Bandobras Took’un kısa bir hikayesini görebildik.

Sonuç olarak ise seyirciler sadece Frodo’yu değil, eksik kalmış tüm hikayesini de öğrenmiş olacaktı. Bunun gibi nice orijinal senaryolar varken Peter Jackson’ın kararsızlığı ve senaryolardaki bu tür değişiklikler üç filmlik Hobbit serisinin yıkımını hazırladığını söylemek mümkün.
Son olarak bir tane de orijinal senaryoyu kullanıp, bizlere farklı şekilde yansıtılan bir senaryoyu örnek verelim.

II. Thrain
2845 – Bu yıllarda Thráin, Sauron’un uşakları tarafından yakalanarak Dol Guldur zindanlarına atıldı.  Thráin, cücelere teslim edilen yedi yüzüğün sonuncusunu taşımaktaydı ve Sauron ona işkence yaparak son yüzüğü de kendisinden aldı.

2850 – Gandalf beş yıl sonra Dol Guldur’a gizlice geldiğinde Thráin’i ölmek üzere iken buldu. Thráin ölmeden önce Gandalf’a, oğlu Thorin Meşekalkan’a verilmek üzere bir harita ve Yalnız Dağ’ın anahtarını teslim etti.

2890 – Bilbo Baggins’in Doğum Tarihi
Görüldüğü gibi bu sahne aslında flashback olarak çekilmesi gerekirken biz bunu doğrudan senaryonun içinde Dol Guldur’da hâlâ yaşıyor olarak izleyebildik. (Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları Extended)

Bunlar gibi orijinal senaryo üzerinde değiştirilen nice senaryo yazmak mümkün. Dol Guldur sahnelerinden tutun da Azog, Bolg gibi karakterlerin gerçek hikayeleri vb. saymakla bitmez. Bunları yazma amacım ise filmi kitaplarla karşılaştırmak değil, aksine orijinal senaryonun Peter Jackson ve ekibinin yazdığı senaryolardan çok daha üstün olduğunu sizlere anlatmaya çalışmak.

3- Müziklerin yeterince etkili olmaması

Hangi sinema yapımı olursa olsun herhangi bir duygu ya da düşünceyi ifade ederken arkaplanda çalan müziklerin, şarkıların etkisi oldukça büyüktür. Sizlere “Yüzüklerin Efendisi müziklerinden hangilerini hatırlıyorsunuz?” diye sorsalar bunca yıl geçmesine rağmen Evenstar, May it be vb. gibi şarkı ve müzik bestelerini muhtemelen hâlâ hatırlıyorsunuzdur.

Peki bu soruyu “Hobbit film serisi” için herhangi bir süre geçmeden, yani bugün sorsalar vereceğiniz cevap sadece “The Misty Mountains” ve The Last Goodbye” olacaktır. Elbette burada ki suç sadece Howard Shore ve ekibinde değil; Enya, The Tolkien Ensemble gibi orta dünya ruhunu en iyi yansıtabilecek grup ve şarkıcıların seçilmemesi, Hobbit sinema serisinin kalitesini düşürdüğü apaçık bir gerçektir. Sadece müzikler bile Hobbit serisinde doyurucu olsaydı, kim bilir belki de bir nebze olsun tüm bu eleştirileri hafifletmeye yeterdi.

4- Hobbit sinema serisinin ömrünü[?] kısaltan teknoloji ve efektler

İlk bakışta saçma gibi dursa da bundan on yıl sonra bana hak vereceksiniz. Peter Jackson, Yüzüklerin Efendisi serisini çektiği dönemlerde teknolojik olarak 3D filmleri çekmeyi istediğini ama dönemin teknolojik altyapısının buna imkan vermediğini söylemişti.
Peter Jackson: “Hobbit’i üç boyutlu çekmek aslında bir rüyanın gerçekleşmesi gibi. Yani Yüzüklerin Efendisini üç boyutlu çekebilseydim kesinlikle onu da öyle çekerdim. Aslında Yüzüklerin Efendisi’nde bir 3D kamerayla 3D fotoğraflar çekmiştim. Umarım bir gün hatta 3D Blu-ray’de sizlere 10-12 yıl önce çektiğimiz 3D fotoğrafları sunma fırsatı bulabiliriz.”



Peter Jackson o dönemlerde geleceğin teknolojisi olan 3D ile belki Yüzüklerin Efendisi’ni çekememişti ama bugün geleceğin teknolojisi olarak görülen 48 FPS (Frame Per Second) teknolojisine sahipti. Nitekim Yüzüklerin Efendisi’nde de yapamadığını Hobbit serisinde yapmayı başardı.

Peter Jackson: “Tepkiler karşısında şaşırdığımı söylemek durumundayım. Yirmi yaşın altındaki çoğu kişinin ya 48 FPS’yi gerçekten bilmediğini ya da onun daha iyi olduğunu henüz kavrayamadığını görmeye başlıyorum. Bildikleri tek şey 3D’nin havalı olduğu. Bence 24 FPS, 3D’de ilginç duruyor lakin sadece 48 FPS’de 3D’nin sahip olduğu potansiyeli gerçekten öne çıkaran özelliklere sahip. Çünkü 48 FPS, keskin görüntü kalitesiyle daha üç boyutlu bir dünya yaratıyor.”

Ülkemizde henüz 48 FPS ile gösterime giren bir sinema salonu malesef yok. Bu yüzden şimdilik bu teknolojiye uzağız. Gelecekte ise Hobbit’i 48 FPS ve 3D ile izledikten sonra belki daha objektif bir değerlendirme yapılabilir lakin şöyle bir gerçeği söylemekte de yarar var. Şu an Yüzüklerin Efendisi’ni izlediğinizde bazı görsel efektlerin kötü göründüğünü fark etmişsinizdir. Örneğin Saruman’ın Isengard’ta Gandalf’a attığı ateş topunu açın ve tekrar izleyin. (Yüzüklerin Efendisi: İki Kule Extended) Gözlerinize oldukça kötü görünecektir. Peki teknolojinin bu kadar hızla geliştiği bir dünyada Hobbit serisinin bundan on yıl sonraki durumunu hiç düşündünüz mü? Görsel efektlerin aşırı derecede kullanıldığı Hobbit serisini kurtarabilecek tek şey ise 3D ve 48 FPS olarak görünüyor. Christopher Nolan’ın eserlerinin bozulmaması adına Batman serilerini bile 3D yerine IMAX kameralarla çektiğini düşünürsek Peter Jackson’ın oynadığı bu teknoloji kumarını kazanması şimdilik zor görünüyor.

5- Arda diyarı ruhunu yansıtmayan bir masal

İtiraf etmeliyim ki bu üçleme içinde beni en çok tatmin eden birinci film olmuştur. Bunun nedeni ise büyük usta Tolkien’ın şiirlerini şarkılar eşliğinde görmek, gerçekten de çok tatlı izlenimler uyandırmıştı bende. Buna Gollum’un karanlıktaki bilmeceleri gibi hikayeler de eklenince açıkçası insanın aklına Azog faciası bile gelmiyor. İkinci ve üçüncü filmlerde ise tamamen aksiyona yönelen hikayeler yüzünden ilk filmden aldığınız tadın onda birini diğer iki filmde malesef bulamıyoruz. Bunun en büyük nedeni ise yine Peter Jackson’ın kararsızlığı.

Başlangıçta Peter Jackson’ın ilk Hobbit filmini eleştirenlere “bu bir çocuk masalı” diyerek cevap verdiğini hatırlarsak sonraki serilerde bu sözünün “Tam olarak arkasında durduğunu” söylemek kısmen yanlış olur. Kısmen diyorum çünkü üçüncü filmde çocuklar için hazırlanmış bir Alfrid gerçeği mevcut. Her ne kadar Alfrid’in Orta Dünya’da yeri olmasa da bunca aksiyonun içine çocuklar için bir şeyler şıkıştırmaya çalışmak da ne denli başarılı olmuştur tartışılır.

Tabii bir de giriş bölümlerinin eksikliği mevcut. Bizleri Arda diyarının derinliklerine götüren bu tür hikayelerin seçimi gerçekten de çok önemli. Bunun en büyük nedeni ise Arda diyarının genişliğini bizlere göstermesi. Örneğin Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği filminin başında Son İttifak Savaşı vardı. Hobbit serisinde ise sadece ilk filminde etkili giriş bölümleriyle karşılaşıyoruz. Hobbit serisinin geneline baktığımızda ise bu tür giriş bölümlerinin eksikliği “Orta Dünya ruhunu” taşıması açısından çıtayı oldukça düşürüyor…

Son bir husus ise Arda diyarını anlatan bazı simgeler. Yüzüklerin Efendisi serisinde bu tür olaylara karşılaşmıştık. Hobbit serisinde ise bunlara dair izler maalesef bulunmamakta. Buna kısaca bir örnek vermem gerekirse aşağıdaki resimi bir inceleyin.



Görüldüğü gibi Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit’ten bir görüntü var karşımızda. Dikkatimizi çekmesi gereken şey ise Galadriel’in gözleri… Galadriel’in Arda diyarındaki ışıltılı gözlerinin hikayesi ise kısaca şu şekilde;

Eru’nun çocukları yani ilk doğanlar Cuiviénen Denizi’nin -uyanış suyu- yanında gözlerini açtılar. Efler olarak adlandırılan bu halk Quendi ismini aldı ve yaratıldıkları zaman gözleri ile ilk gördükleri nesne Yıldızların Işığı oldu. Bu yüzden Yıldızların Hanımı olarak adlandırılan Varda’ya taptılar. Sadece ilk doğan elflerin gözlerinde görülebilen bu ışıltı yaşamaya devam ettikleri sürece gözlerinde parlamaya devam etmiştir. Galadriel ise valinorda doğan elflerdendir ve Peter Jackson, Arda diyarının ruhunu korunması adına bunun gibi bazı ince detayları Yüzüklerin Efendisi’ne yerleştirmiştir. Oysa Hobbit serisinde bunlara rastlayamıyoruz. Yukarıdaki resimde Galadriel’in gözlerindeki Yıldızların Işığı çok net bir şekilde görülebilirken, Hobbit filminde ki Galadriel’in gözlerinde maalesef bu ışıltı yok.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı Hobbit serisinin arda diyarının ruhundan yoksun olduğunu söylemek mümkün.

6- Hobbit cücelerin macerası değil miydi?

Hobbit serisinin geneline baktığımızda cücelerin ön planda olması gerekirken cücelerin geri planda kaldığını görüyoruz. Bir kaç satır konuşma diyalogları ile tüm seriyi bitiren ve hatta hiç konuşma fırsatı bulamamış bir cücemiz bile var. Oysa ki Durin soyu bu kadar hafife alınmamalıydı.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Alan Lee ve John Howe’nun Erebor tasarımları, bizleri bir nebze olsun cüce diyarında nefes almamızı sağladığını söylemeden de geçmeyim…

Sonuç olarak;

İyisiyle kötüsüyle elimizde Orta Dünya’yı anlatan bir sinema serisi daha oldu. Evet Hobbit serisi iyi bir seri değil lakin hiç olmamasından iyidir düşüncesine sahibim. Hepimizin bu üç serilik filmde hoşumuza giden veya gitmeyen yanları elbette olmuştur lakin esas önemli olan şey şudur;
Bundan sonraki süreçte kendimize soracağımız, “Yüzüklerin Efendisi’ni yeniden mi izlesem?” sorusu “Önce Hobbit sonra Yüzüklerin Efendisi’ni mi seyretsem” şeklinde değiştiyse bu iş aslında bitmiş demektir. Sizler de bu soruyu kendinize sorduğunuzda, aslında vereceğiniz cevap Hobbit’in ne kadar başarılı olduğunu gösterecek…

0 yorum:

Yorum Gönder